Ahmet Arif

AY KARANLIK 
Maviye 
Maviye çalar gözlerin, 
Yangın mavisine 
Rüzgarda asi, 
Körsem, 
Senden gayrısına yoksam 
Bozuksam, 
Can benim, düş benim, 
Ellere nesi? 
Hadi gel, 
Ay karanlık... 
İtten aç, 
Yılandan çıplak, 
Vurgun ve bela 
Gelip durmuşsam kapına 
Var mı ki doymazlığım? 
İlle de ille 
Sevmelerim, 
Sevmelerim gibisi? 
Oturmuş yazıcılar 
Fermanım yazar 
N'olur gel, 
Ay karanlık... 
Dört yanım puşt zulası, 
Dost yüzlü, 
Dost gülücüklü 
Cıgaramdan yanar. 
Alnım öperler, 
Suskun, hayın, çıyansı. 
Dört yanım puşt zulası, 
Dönerim dönerim çıkmaz. 
En leylim gecede ölesim tutmuş 
Etme gel, 
Ay karanlık... 
Ahmed Arif 

HANİ KURŞUN SIKSAN... 
Yiğit harmanları, yığınaklar, 
Kurulmuş çetin dağlarında vatanların. 
Dize getirilmiş haydutlar, 
Hayınlar, amana gelmiş, 
Yetim hakkı sorulmuş, 
Hesap görülmüş. 
Demdir bu... 
Demdir, 
Derya dibinde yangınlar, 
Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs... 
Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde, 
Çelik kadavrası korugan'ların. 
Ölünmüş, canım, ölünmüş, 
Murad alınmış... 
Gelgelelim, 
Beter, bize kısmetmiş. 
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama, 
Susmak ve beklemek, müthiş 
Genciz, namlu gibi, 
Ve çatal yürek, 
Barışa, bayrama hasret 
Uykulara, derin, kaygısız, rahat, 
Otuziki dişimizle gülmeğe, 
Doyasıya sevişmeğe, yemeğe... 
Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri, 
Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret 
Ve asıl biz biliriz kederi. 
İçim, bir suskunsa tekin mi ola? 
O Malta bıçağı, kınsız uyanık, 
Ve genç bir mısradır 
Filinta endam... 
Neden, neden alnındaki yıkkınlık, 
Bakışlarındaki öldüren buğu? 
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri... 
Nasıl da almış aklımı, 
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan, 
Dost, düşman söz eder kendi kavlince, 
Kınanmak, yiğit başına. 
Bu, ne ayıp, ne de yasak, 
Öylece bir gerçek, kendi halinde, 
Belki, yaşamama sebep... 
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu. 
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden, 
Anlatamam, nasıl ıssız, karanlık... 
Ve zehir-zıkkım cıgaram. 
Gene bir cehennem var yastığımda, 
Gel artık... 

Ahmed Arif 

KARA 
Çarpmış, 
Paramparça etmiş, 
Kara sütü, kara devdayla seni... 
Ve kara memelerinde dişlerin asi, 
Karadır, upuzun yattığın gece, 
Felek, ah ettirir, boynun kıl-ince... 
Cihanlar, çocuklar, kuşlar içinde 
Sızlar bir yerlerin 
Adsız ve kayıp 
Sızlar, usul-usul, dargın 
Vekan tadında bir konca, 
Damıtır kendini mısralarınca... 
De be aslan karam, 
De yiğit karam, 
Hangi kalemin yazısı, 
Zorlu yazısı, 
Belanda? 
Anadan doğma nişan mı, 
Sütlü barut damgası mu, 
Bir gece parçası mı kaburgandaki? 
Kız kakülü, ne hal eylermiş teni, 
Ellerin, deli hoyrat, 
Ellerin, susuz, yangın. 
Ellerin ooooy alarga... 
De be aslan karam, 
De yiğit karam, 
Hangi güzelin diş yeri, 
Mavi diş yeri, 
Sevdanda? 
Vurmuş, 
Demirlerin çapraz gölgesi, 
Alnın galip ve serin. 
Künyen çizileli kaç yıldız uçtu, 
Kaç ayva sarardı, kaç kız sevişti, 
Gelmemiş, kimselerin... 
De be aslan karam, 
De yiğit karam, 
Hangi zehirin meltemi, 
Saran meltemi, 
Hülyanda? 
Hakikatlı dostun muydu, 
Can koyduğun ustan mıydı, 
Bir uyumaz hasmın mıydı, 
"Ooooof" de bunlar olsun muydu? 
De be aslan karam, 
De yiğit karam, 
Hangi kahpenin hançeri, 
Saklı hançeri, 
Yaranda? 
Ahmed Arif 

AKŞAM ERKEN İNER MAHPUSANEYE 
Akşam erken iner mahpusaneye. 
Ejderha olsan kar etmez. 
Ne kavgada ustalığın, 
Ne de çatal yürek civan oluşun. 
Kar etmez, inceden içine dolan, 
Alıp götüren hasrete. 
Akşam erken iner mahpusaneye. 
İner, yedi kol demiri, 
Yedi kapıya. 
Birden, ağlamaklı olur bahçe. 
Karşıda, duvar dibinde, 
Üç dal gece sefası, 
Üç kök hercai menekşe... 
Aynı korkunç sevdadadır 
Gökte bulut, dalda kaysı. 
Başlar koymağa hapislik. 
Karanlık can sıkıntısı... 
"Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri, 
Bense volta'dayım ranza dibinde 
Ve hep olmayacak şeyler kurarım, 
Gülünç, acemi, çocuksu... 
Vurulsam kaybolsam derim, 
Çırılçıplak, bir kavgada, 
Erkekçe olsun isterim, 
Dostluk da, düşmanlık da. 
Hiçbiri olmaz halbuki, 
Geçer süngüler namluya. 
Başlar gece devriyesi jandarmaların... 
Hırsla çakarım kibriti, 
İlk nefeste yarılanır cıgaram, 
Bir duman, kendimi öldüresiye. 
Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin, 
Ama akşam erken iniyor mahpusaneye. 
Ve dışarda delikanlı bir bahar, 
Seviyorum seni, 
Çıldırasıya 
Ahmed Arif 

ANADOLU 
Beşikler vermişim Nuh'a 
Salıncaklar, hamaklar, 
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır, 
Anadoluyum ben, 
Tanıyor musun? 
Utanırım, 
Utanırım fukaralıktan, 
Ele, güne karşı çıplak... 
Üşür fidelerim, 
Harmanım kesat. 
Kardeşliğin, çalışmanın, 
Beraberliğin, 
Atom güllerinin katmer açtığı, 
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında, 
Kalmışım bir başıma, 
Bir başıma ve uzak. 
Biliyor musun? 
Binlerce yıl sağılmışım, 
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar 
Nazlı, seher-sabah uykularımı 
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar, 
Haraç salmışlar üstüme. 
Ne iskender takmışım, 
Ne şah, ne sultan 
Göçüp gitmişler, gölgesiz! 
Selam etmişim dostuma 
Ve dayatmışım... 
Görüyor musun? 
Nasıl severim bir bilsen. 
Köroğlu'yu, 
Karayılanı, 
Meçhul Askeri... 
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini. 
Sonra kalem yazmaz, 
Bir nice sevda... 
Bir bilsen, 
Onlar beni nasıl severdi. 
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı, 
Minareden, barikattan, 
Selvi dalından, 
Ölüme nasıl gülerdi. 
Bilmeni mutlak isterim, 
Duyuyor musun? 
Öyle yıkma kendini, 
Öyle mahzun, öyle garip... 
Nerede olursan ol, 
İçerde, dışarda, derste, sırada, 
Yürü üstüne-üstüne, 
Tükür yüzene celladın, 
Fırsatçının, fesatçının, hayının... 
Dayan kitap ile 
Dayan iş ile. 
Tırnak ile, diş ile, 
Umut ile, sevda ile, düş ile. 
Dayan rüsva etme beni. 
Gör, nasıl yeniden yaratılırım, 
Namuslu, genç ellerinle. 
Kızlarım, 
Oğullarım var gelecekte, 
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası. 
Kaç bin yıllık hasretimin koncası, 
Gözlerinden, 
Gözlerinden öperim. 
Bir umudum sende, 
Anlıyor musun? 
Ahmed Arif 
İÇERDE 
Haberin var mı taş duvar? 
Demir kapı, kör pencere, 
Yastığım, ranzam, zincirim, 
Uğruna ölümlere gidip geldiğim, 
Zulamdaki mahzun resim, 
Haberin var mı? 
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş, 
Karanfil kokuyor cıgaram 
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin... 

Ahmed Arif 
 
MERHABA 
Gün açar, 
Karın verir yağmurlu toprak. 
İncesu Deresi, merhaba. 
Saçakta serçeler daha çılgındır, 
Bulutlarda kartal, 
Daha çalımlı. 
Koparır göğsünden bir düğme daha, 
Tezkere bekliyen biri. 
İncesu Deresi, merhaba. 
Genç bayraklar vardır, 
Barış düşünür, 
Kuyularda işçi, mavilikleri. 
Ben hepsini düşünürüm, 
Yirmidört saat 
Ve seni düşünürüm, 
Karanlık, hırslı... 
Seni, cihanların aziz mevyası. 
İlan-ı aşk makamından bir mısra, 
Yeerip, kımıldar içimde, 
Düşer aklıma gözlerin... 
Oysa murad alamam. 
Osya akdan-karadan 
Bilirim, payım bu kadar... 
Unutulmuş gülmeyi gözbebeklerim. 
Unutmuş dudaklarım öpmeyi. 
İncesu Deresi, merhaba... 
Ahmed Arif 

SEVDAN BENİ 
Terketmedi sevdan beni, 
Aç kaldım, susuz kaldım, 
Hayın, karanlıktı gece, 
Can garip, can suskun, 
Can paramparça... 
Ve ellerim, kelepçede, 
Tütünsüz, uykusuz kaldım, 
Terketmedi sevdan beni... 
Ahmed Arif 

UNUTAMADIĞIM 
Açardın, 
Yalnızlığımda 
Mavi ve yeşil, 
Açardın, 
Tavşan kanı, kınalı-berrak. 
Yenerdim acıları, kahpelikleri... 
Gitmek, 
Gözlerinde gitmek sürgüne. 
Yatmak, 
Gözlerinde yatmak zindanı. 
Gözlerin hani? 
"To be or not to be" değil. 
"Cogito ergo sum" hiç değil... 
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı, 
Durdurulmaz çığı 
Sonsuz akımı. 
İçmek, 
Gözlerinde içmek ayışığını. 
Varmak, 
Gözlerinde varmak can tılsımına. 
Gözlerin hani? 
Canımın gizlisinde bir can idin ki 
Kan değil,sevdamız akardı geceye, 
Sıktıkça cellad, 
Kemendi... 
Duymak, 
Gözlerinde duymak üç-ağaçları 
Susmak, 
Gözlerinde susmak, 
Ustura gibi... 
Gözlerin hani? 
Ahmed Arif 

UY HAVAR 
Yangınlar, 
Kahpe fakları, 
Korku çığları 
Ve irin selleri, aç yırtıcılar, 
Suyu zehir bıcaklar ortasındasın. 
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay! 
Pusatsız, duldasız, üryan 
Bir cana bir de başa 
Seher vakti leylim -leylim 
Cellat nişangahlar aynasındasın. 
Oy sevmişim ben seni... 
Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu! 
He canım... 
Çiçekdağı kıtlık, kıran, 
Gül eçmaz, çağla dökmez. 
Vurur alnım şakına 
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla 
Küfrünü, Medetsiz, Munzur. 
Şahmurat Suyu kan akar 
Ve ben şairim. 
Namus işçisiyim yani 
Yürek içisi. 
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş, 
Ne salkım bir bakış 
Resmin çekeyim, 
Ne kınsız bir rüzgar 
Mısra dökeyim. 
Oy sevmişem ben seni... 
Ve sen daha demincek, 
Yıllar da geçse demincek, 
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm, 
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim, 
Yaran derine gitmiş, 
Fitil tutmaz, bilirim. 
Ama hesap dağlarladır, 
Umut, dağlarla. 
Düşün, uzay çağında bir ayağımız, 
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri 
Düşün, olasılık, atom fiziği 
Ve bizi biz eden amansız sevda, 
Atıp bir kıyıya iki zamın 
Yarının çocukları, gülleri için 
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için, 
Koymuş postasını, 
Görmüş restini. 
He canım, 
Sen getir üstünü. 
Uy havar! 
Muhammed, İsa aşkına, 
Yattığın ranza aşkına, 
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü! 
Benim de boş yanım hançer yalımı 
Ve zulamda kan-ter içinde, asi, 
He desem, koparacak dizginlerini 
Yediveren gül kardeşi bir arzu 
Oy sevmişem ben seni... 
Ahmed Arif 

VAY KURBAN 
Dağlarının, dağlarının ardı, 
Nazlıdır. 
Uçurum kıyısında incecik bir yol 
Gider dolan-dolana, 
Bir hastan vardır, umutsuz, 
Belki ayşe, belki Elif 
Endamı kuytuda başak, 
Memesinin, memesinin altında, 
Bir sancı, 
Bir hayın bıçak... 
Ölüm bu, 
Fukara ölümü 
Geldim, geliyorum demez. 
Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü, 
Ya da seher, mahmurlukta, 
Bakarsın, olmuş olacak. 
Bir hastan vardı umutsuz, 
Hayreti uykularda, 
Hayreti soğuk sularda. 
Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri, 
İki mavi, kocaman korku çiçeği, 
Açar, derin kuyularda... 
Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur. 
Hiçç akıl edip de düşünen var mı? 
Gün kimin hesabına tutar akşamı, 
Rahmetinden kim demlenir bulutun, 
Hayırlı evlat makina 
Nasıl canavar kesilir. 
Kurdun, karıncanın rızkını veren 
Toprak nasıl ayartılır, 
Yüz vermez topal öküze, 
Ve almaz koynuna kara sabanı. 
Sepetçioğlu'm bir kömür işçişidir, 
Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif 
Mal, haraç-mezattır, 
Can, pazar-pazar. 
Kırmızı, ak ve esmer, 
Yumuşak ve sert buğdayları 
Yaratan ellerin sahibidir bu, 
Kör boğaz, nafaka uğruna, 
Haldan düşmüş, tebdil gezer... 
Dağlarının, dağlarının ardı, 
Nasıl anlatsam... 
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz. 
Çırılçıplak, 
Vay kurban... 
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda." 
Yiğitlik, sen cehennem olsan da bile 
Fedayı kabul etmektir, 
Cennet yapabilmek için seni, 
Yoksul ve namuslu halka. 
Bu'dur ol hikayet, 
Ol kara sevda. 
Seni sevmek, 
Felsefedir, kusursuz. 
İmandır, konkunç sabırlı. 
İp'in, kurşun'un rağmına, 
Yürür, pervasız ve güzel. 
Sıradağları devirir, 
Akan suları çevirir, 
Alır yetimin hakkını, 
Buyurur, kitabınca... 
Gün ola, devran döne, umut yetişe, 
Dağlarının, dağlarının ardında, 
Değil öyle yoksulluklar, hasretler, 
Bir tek başak bile dargın kalmayacaktır, 
Bir tek zeytin dalı bile yalnız... 
Sıkıysa yağmasın yağmur, 
Sıkıysa uykudan uyanmasın dağ. 
bu yürek, ne güne vurur... 
Kaçar damarlarından karanlık, 
Kaçar, bir daha dönemez, 
Sunar koynunda yatandan, 
Hem de mutlulukla sunar 
Beynimizin ışığında yeraltı. 
Her mevsim daha genç, daha verimli, 
Sunar, pırıl-pırıl, sebil, 
Ömrünün en güzel aşk hasadını, 
Elimizin hünerinde yeryüzü. 
Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar, 
Bir'e on, bir'e yüz'le akşama gebe 
Şafakla doğan işgücü. 
Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür, 
Olm kitapta böylece yazılıdır, 
Ol sevda, böyledir çünkü... 
Ahmed Arif